Günümüz dünyasının yaygın ölüm nedenlerinden biri olan KOAH, çevre kirliliğinin artması nedeniyle giderek daha da önemli bir sağlık sorunu haline gelmektedir.
KOAH, nefes yolunun yavaş ve ilerleyen tıkanıklığı ile kendini gösteren, amfizem (tip 1) ve kronik bronşit (tip 2) olmak üzere iki kategoriye ayrılır: Amfizem, akciğerlerdeki alveollerin anormal olarak sürekli genişleme ve imha olması sonucu oluşur; kronik bronşit ise bronşlardaki iltihapla beraber balgamlı öksürük ve akciğerde meydana gelen diğer değişikliklerin bir sonucudur.
Sahip oldukları kategoriye göre hastaların gösterdiği fiziki özellikler de ayrışmaktadır. Amfizemli hastalar çoğunlukla zayıftır. Kan seviyeleri genellikle normal olmasına rağmen kanda düşük oksijen miktarına sahip olabilirler. Kronik bronşitli hastalar ise, normal kiloda ya da kilolu olup, kanda oksijen düşüklükleri ön plandadır ve kan seviyesi değerleri de yüksektir.
KOAH’ta, hastanın yaşı, cinsiyeti, hastalığın akut veya kronik fazı, hastanın aldığı diğer tedaviler, antropometrik ve kemik mineral yoğunluğu ölçümleri, evde ya da hastanede kalma durumu, o andaki ve geçmişteki beslenme durumu, besinsel gereksinimleri ve beslenme stratejileri önemlidir.
Hastalarda çabuk gelişen dispne(nefes darlığı) nedeni ile çiğneme ve yutmada yaşanan güçlük; düşük kilolu hastalarda normal kilolu olanlara göre daha belirgin bir acı tat alma duyusunun olması; sindirim sistemlerinde görülen bozukluklar; iştahsızlık; hastalarda gelişen dispne(nefes darlığı) korkusu nedeni ile gıda alımlarının kısıtlanması; kullanılan ilaçlara bağlı peptik ülser gelişimi sonucu KOAH hastalarında sıklıkla yetersiz enerji alımı görülür. Bunun sonucunda malnütrisyonun (yetersiz beslenmenin) gelişmesi, kas kaybına ve dolayısıyla ilerleyici solunum bozukluklarının gelişmesine neden olmaktadır. KOAH’lı hastalarda çeşitli nedenlerle gelişen beslenme bozukluğuyla, yetersiz ve dengesiz beslenme oluşur ve bu duruma bağlı olarak, hipokalsemi, hipofosfatemi, hipomagnezemi gibi mineral yetersizlikleri; kas kaybı ve kaslarda güçsüzlük görülmektedir. Ayaktan takip edilen KOAH hastalarının %25’inde; yatarak tedavi edilen hastaların ise %50’sinde malnütrisyonun gelişmiş olması, KOAH’ta beslenme durumunun hastalık üzerindeki etkisini daha iyi açıklamaktadır.
Beslenme Tedavisi
Beslenmeyle bu nedenli neden sonuç ilişkilerinin görüldüğü bir hastalıkta, tedaviye beslenme tarafından destek olunması büyük önem taşımaktadır. KOAH hastalığının beslenme tedavisi, ağırlık kaybının düzenlenmesi, diyetle besin alımının arttırılması, farklı ve enerji içeriği yüksek besinlerin diyete eklenmesi, hastanın fiziksel aktivite durumu ve semptomlarına göre ana ve ara öğünlerinin düzenlenmesi amaçlarını içermelidir.
Amerika Toraks Derneği (ATS) ve Avrupa Solunum Topluluğu (ERS)’nun önerisine göre yaşlı KOAH’lı hastalarda belirli oranın üzerindeki (son 6 ayda vücut ağırlığının %10’undan ya da son bir ayda %5’inden fazlası) istemsiz kilo kaybı olması ve kas kaybı yaşanması durumunda beslenme tedavisinin düzenlenmesi gereklidir. Beslenme desteğinin, rehabilitasyon programlarının bir bileşeni olarak ağırlık kazanımı ve fonksiyonel iyileşmeyi sağladığı yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.
Ghrelin tedavisi, KOAH tedavisinde kullanılabilecek bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Ghrelin, beslenmeyi teşvik ederek enerji alımını arttırarak kilo artışını destekleyen bir hormondur. Diğer ağırlık kaybı yaşatan hastalıkların aksine, KOAH hastalarının ghrelin seviyeleri azalmaktadır. Yapılan bir çalışmada KOAH hastalarında uygulanan dengeleyici ghrelin tedavisinin, vücut kompozisyonunu geliştirdiği, kas kaybını azalttığı ve kaşeksi olan KOAH hastalarında iyileştirici aktiviteyi geliştirdiği bildirilmiştir.
Enerji ve Makro Besin Ögeleri
KOAH hastalarının enerji ve makro besin öğelerinin diyetteki düzeni ve dengesi de uygulanan (klinik ve/veya poliklinik) solunum tedavisi yöntemine göre değişkenlik gösterecektir.
Yaygın diyet modellerinde en büyük payı üstlenen karbonhidratların, metabolizmaları sonucu yağlara kıyasla %40 daha fazla oranda açığa çıkan karbondioksitin solunum güçlüğüne neden olması ve fiziksel aktiviteyi azaltacak etkisi bilinmektedir. Bu nedenle KOAH’lı hastalarda günlük enerjinin karbonhidratlardan gelen oranının %40-55 bandında sınırlandırılması önerilmektedir.
KOAH’ta yaşanan kas kaybının, protein sentezi (anabolizma) ve protein yıkımı (katabolizma) arasındaki dengenin bozulmasına; vücutta yaşanan metabolik olaylar sonucu oluşan nagatif azot dengesine bağlanmaktadır. KOAH olan hastalarda vücut ağırlığının durumu farketmeksizin protein sentezinin sağlanması ve yağsız vücut kütlesinin korunması amacıyla yeterli protein alımı sağlanmalıdır. Hastalığın durumu stabil olan KOAH’lı hastalarda malnütrisyon varlığında toplam enerjinin %20’sinin proteinlerden sağlanması, hedeflenmesi gereken beslenme tedavisi yaklaşımı olarak kabul edilmektedir. Akciğer ve kas dokusunun korunumu ve onarımı için de diyette kaliteli protein kaynakları tercih edilmelidir.
KOAH’lı hastalarda artmış oksidatif stres, glutatyon gereksinimini arttırmaktadır. Sistein içeriği yüksek olan bir protein kaynağının (whey proteini gibi) glutatyon içeriğini arttırmada kazeine göre daha etkili olduğu bildirilmiştir. Peyniraltı suyundan elde edilen whey proteinin diyetle alımının teşviki KOAH hastalarının beslenmesinde izlenebilecek bir diğer yaklaşımdır.
Karbonhidrat ve yağın az alındığı bir diyette, proteinin enerji için kullanıldığı istenmeyen bir durum ortaya çıkabilir. Çünkü proteinin enerji vermekten önce vücut için elzem olan başka görevleri vardır. Protein, bütün hayvansal ve bitkisel besinlerde bulunmasına rağmen, içerdikleri protein miktarı ve kalitesi (vücutta kullanılma durumu) bakımından besinler birbirinden farklıdır. Et, et ürünleri, yumurta, sakatatlar, balık, süt ve süt ürünleri gibi hayvansal besinlerden sağlanan protein üstün kaliteli, bitkisel besinlerden sağlanan düşük kaliteli protein kaynaklarıdır. Diyetlerde bu kaynakların dengesi sağlanmalıdır.
KOAH’lı hastalarda günlük enerjinin %30-45’inin yağlardan sağlanması önerilmektedir. Bunun sebebi KOAH hastalarında solunum güçlüğünün önlenmesi için kısıtladığımız karbonhidrattan eksik kalan enerji açığının yağlardan gelen enerjiyle tamamlanmasıdır. Solunum desteği kısıtlı olan hastalarda günlük enerjinin yarısının yağlardan sağlanmasının yararlı olacağı bildirilmiştir. Yüksek yağlı diyetin dispneyi(solunum yetmezliğini) arttırdığına dair çalışmalar da mevcuttur. Enflamasyonu azaltan uzun zincirli omega-3, PUFA alımı KOAH tedavisinin etkinliğini iyileştirir. KOAH’ta PUFA suplementasyonu faydalıdır ancak suplementasyonun süresi gibi çeşitli faktörlerin de bu aşamada değerlendirilmesi gerekmektedir.
Vitamin ve Mineraller
Yaşlılık döneminde, enerji gereksiniminin ve vücut direncinin azalması, hareket kısıtlılığı, kronik hastalıkların görülme sıklığının artması gibi nedenlerle vitamin ve minerallere olan ihtiyaç artar. Vitamin ve mineral yetersizliği akut ve kronik hastalıkların seyrini etkiler ki ağırlaştırarak ölümlere bile neden olabilir. Vitamin ve minerallerin vücutta kullanımını engelleyen bir sağlık sorunu ya da besin alımında bir kısıtlama yoksa, D vitamini dışındaki vitamin ve mineral ihtiyacı, iyi planlanmış bir diyetle besinlerden kolaylıkla sağlanabilir. Yaşlı nüfusta görülme oranının daha fazla olduğu KOAH hastalığında da vitamin ve mineral dengesinin sağlanması ve gerektiğinde takviyesinin yapılması gerekmektedir.
KOAH’lı hastaların çoğunda D vitamini eksikliği vardır, bu nedenle KOAH’lı hastalarda vitamin D takviyesi önerilmektedir. Kemik mineralizasyonu, kalsiyum ve fosfor emilimi ve bağışıklık sisteminde önemli role sahip olan D vitamini, solunum fonksiyonunda hava yolunun yeniden modellenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Yaşlanma ile birlikte görülen cilt değişiklikleri nedeniyle deri altı D vitamini sentezinin azalması, D vitamininin gıdalarla alımında yetersizlik, bağırsak emiliminde azalma ve böbrek aktivitesindeki düşüklük, ileri yaşlarda D vitamini eksikliğinin daha sık görülmesine yol açmaktadır. Aynı zamanda kas-iskelet sistemi ağrısı, denge bozukluğu ve düşme yatkınlığı gibi sonuçlar, bu yaş grubundaki hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. KOAH’lı yaşlı hastalarda artmış osteoporoz oranı (%9-69) ve osteopeni (%27-67) görülür. Malnutrisyon ve düşük D vitamini seviyeleri bu yüksek prevalansın nedeni olarak yorumlanabilir. Kemik-mineral yoğunlukları, KOAH hastalarının düşüş eğiliminde olduğundan D ile K vitaminleri de gerektiği durumlarda takviye olarak verilebilmektedir. Bunların yanında D vitamini, KOAH hastalarında yeni bir yaklaşım olduğu için antioksidan tedavisi olarak da önemli bir rol oynayabilir.
A, C ve E gibi antioksidan özelliği bulunan vitaminlerin KOAH üzerinde semptom giderici etkileri ve nefes fonksiyonlarını geliştirici özelliği mevcuttur. Ayrıca yaşlanmayla birlikte vücutta artan oksidatif stresin azaltılmasında da yaşlı beslenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Solunum semptomlarında C ve E vitamininin rolü ile ilgili çalışmalar, düşük düzeylerin daha fazla hırıltı, balgam üretimi ve nefes darlığı ile ilişkili olduğunu göstermiştir. B vitamini metabolizmanın çeşitli basamaklarında yer aldığı ve bağışıklığı arttırırdığı için, bunun yanında magnezyum ve kalsiyum mineralleri de KOAH hastalarında önemli rol oynamaktadır ve değerlerin korunmasına dikkat edilmelidir.
KAYNAKLAR
- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/598191
- http://acikerisim.demiroglu.bilim.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11446/162/Tûba Kayan.pdf?sequence=1&isAllowed=y
- Akbulut, G. (Editor), (2019). Krause Besin ve Beslenme Bakım Süreci . Ankara: Ankara Nobel Tıp Kitapevleri.